Korku ve Cesaret
Korku, en eski dostlarımızdan biridir. Bizi tehlikelerden korur, acıdan uyarır ve hayatta kalmamızı sağlar. Ancak bizi koruyan bu güç, aynı zamanda bizi felç edebilir. Korkularımızın çoğu artık gerçek tehditler değil, öğrenilmiş düşünceler – geçmişimizden hikayeler, çocukluğumuzdan sesler, zihnimize kazınmış başarısızlık görüntüleri.
Korku, bizi hayattan ayıran görünmez bir duvar haline gelir.
Cesaret, korkusuz olmak anlamına gelmez. Cesaret, korkunun varlığında harekete geçme kararıdır. Bu, çoğu zaman kendimize güvenemediğimiz sessiz bir “yine de”dir. Cesaret sahnelerde veya kahramanlıklarla değil, küçük, görünmez anlarda ortaya çıkar: reddedilme ihtimaline rağmen dürüst olduğumuzda; titrememize rağmen bir karar verdiğimizde; başarı garantisi olmadan bir şey denediğimizde.
Bu bölümdeki sorular, korkuyu artık düşman olarak değil, bir ayna olarak görmeye davet ediyor. Korkunun sizi nerede koruduğunu ve nerede tutsak ettiğini fark etmenize yardımcı oluyor. Ve cesaretin olağanüstü bir durum değil, günlük bir öz sadakat eylemi olduğunu gösteriyor.
Belki de her korkunun arkasında kapalı bir oda olduğunu ve cesaretin onu aydınlatan fener olduğunu keşfedeceksin.
O zaman korku ve cesaretin zıt kavramlar değil, dans partnerleri olduğunu hissedeceksin. Biri sınırı gösterir, diğeri sınırı aşar.
3. değerlendirmeye devam ediniz.